Saturday, 4 September 2010

unagi nigiri

Kucuk japon restoranin barinda 3 kisi tek basina oturuyor ve hicbiri bir otekini tanimiyor. Suratlarinda tebessum ve merak. 7 japon kayikci seyrediyor mavi beyaz sularda.

Garsonlarin sesi nadiren sabirsiz ama uysal bir *shakuhachi tinisi gibi aralarinda suzuluyor.

Gitti birimiz, tam ikince sise erik sakemi yarilamisken.

Ahsap barin etrafi, kagit oda sakinleri ve salondakiler ,yalniz disardakiler haric, herkes icin zaman zor isitilen sesler karmasi. Herkes sushi istiyor ve cilginca bir istah kahkahasi sanki kulaklari doyurmakla yukumlu.

Yogun ilginin yarattigi mor bir bulut bara yaklastiginda...

Herkesi doyuran o; modern pratikligi komunal dagilima tercih etmez. Ama barin karsisinda butun o elektronik kap kacagiyla ugrasir, baligini buzlarin ustunden alir ve sunar. Olum ve yasam, 6 ile 9, siyah, sari, kirmizi… Cevresindekiler ile kurdugu yakin temasin etkisi ile herhangi bir dogrunun uzerinde kendini konumlandirmiyor. O, beyaz yuvarlak pirinc denizinde baliklarin ustunde kaymakla mesgul.

Thursday, 2 September 2010

UNUTMADAN

HAYIRSIZLARIN BİLE HAYRINI GÖRECEĞİ HAYIRLI BİR İŞ İÇİN HAYIR.

Monday, 8 February 2010

balon

balon olmus ucuyorsun, hey gidi hey
icinde bir gaz
oyle boslukta
hava dolu
mor, pembe...

ucuyorsun goklere,
kimseleri gormeden
yukari bakar halde

yersiz, sevimsiz
oyle boslukta
mor, pembe...

Thursday, 4 February 2010

mükemmel


yukarida ve asagida gormus oldugunuz bayan ferzan ozpetek' in saturno contro filminde angelica pontesilli rolunu canlandiran margherita buy. angelica dostlariyla ve kocasiyla oturdugu yemekte soyle diyor:
aslinda belcikali cocuktan cok hoslanmistim. geri dondukten sonrada yazismaya devam ettik. beni belcikaya davet etti. gidicektim. gitmedim. cocuklar ve antonio'yu dusundum. mukemmel olmak istedim. hata yapmisim. keske gitseymisim.


bukowski de budalaligin odulu yine kendisidir yazmistir. ben aslinda bunu melisin paylastigi blogda okudum :f


bu arada antonio angelica' ya onu 3 aydir aldattigini baska bir kadina asik oldugunu cok daha once soylemistir ve evden ayrilmistir.


zaten mukemmel degiliz, ok. nasil olabiliriz ki hem, ama bu davranis bicimini bir sekilde mukemmeliyetcilige baglamaya calisiyorum, olmuyor. baska bir deyisle ferhan' a bu noktada katilmiyorum. vicdan ya da korkuda degil. durustluk de oldugunu sanmiyorum. tinde ve tende sevgiyi hisseden her kismin nasir tutmasi, insanin derisinin en disina kadar cizdigi bir sinir, yalnizliga, kendine kadar olmaya egrilmesi gibi geliyor. eger izleyipte rahat hissedenler yukarida ki ve yukarida olmayan bir takim daha uslu tanimlamalari kendilerine yapabilir, ama ben rahatsizim, burdan biryere varamiyorum. iste, ben bunu anlamiyorum. mesela chris chavez de hic aldatmiyormus. ama onun bu durumu kendisince anlamlandirip aciklayabilecegine eminim. aldatmayi fiziken ve ruhen bir tanima sokabilecegine de eminim. ben ise gobek bagi gibi bir bagin tikanmasi, kanalin iki tarafinada akan turlu hissin, zevkin, dusuncenin akisina engel olucak sekilde o damarin bogulmasi olarak dusunuyorum.

misir' a gittigimde olumden sonra hayata inanmaya basladim. komik. piramitlerin sahaneliginden mi yoksa eski misir kulturunden cok etkilenisimden mi bilmiyorum. ve o gunlerde garip yuralar goruyordum. book of death de oldugu gibi ben ve arkadaslarim oluyor ve sinav ustune sinava giriyorduk. aslinda sadece kocaman bir apartmanda yukari cikiyorduk. bazen asansorle bazen merdivenle. cogumuz garip tuzaklara kapildi. yani bazi katlarda kaldilar ve bazilari yukari cikmaya devam ettiler. bende bi ara uyandim. iyide bazi katlarda kalinsa ne oluyor, kalmayi biz istedik zaten. hem en yukari cikinca ne olacakti ki. yani benim bu ruyayi boyle yorumlamam aslinda has bi budala oldugum gercegine bir isik mi tutuyor.

bu gunlerde guzellerin yaninda cokca boktan film de izliyorum ve sanirim kendimi aptal ettim. iste bu benim icin simdilik anlasilir tek durum.